FİLLER TEPİŞİYOR ÇİMENLER EZİLİYOR!
HAMAS - İSRAİL SAVAŞI MI ? KÜRESEL GÜÇLERİN TİCARET SAVAŞI MI ?
1990 yılından itibaren Sovyetlerin yıkılması ve doğu blokunun çökmesi ile birlikte iki kutuplu Dünyadan mutlak gücün ve liderin ABD olduğu tek kutuplu Dünya düzeni oluşmaya başladı. ABD nin mutlak liderliğine karşı çıkan ilk süper güç Rusya oldu.
Rusya ilk olarak, Suriye iç savaşında bölgesel bir güç olarak yer aldı. Rusya’nın bu tavrı karşısında , ABD ve Batı Dünyası Rusya ile sıcak çatışmaya giremezdi. Rusya’nın bir nükleer güç olması sıcak çatışmayı riskli hale getiriyordu. Rusya ile sıcak çatışmaya girmeden başka bir ülke üzerinden Rusya’nın zayıflatılması gerekiyordu. Bu ülke Ukrayna oldu. Ukrayna’ya Nato üyesi yapılacağı sözü verilerek Rusya’ya karşı kışkırtıldı. Rusya’nın , Ukrayna’ya savaş ilan etmesi ile birlikte ABD , Ukrayna’ya askeri ve lojistik destek sağlayarak Rusya –Ukrayna savaşının olabildiğince uzaması sağlandı. Savaş sonucunda Rusya’nın ekonomik olarak çökertilmesi amaçlandı. Nükleer gücü olan fakat ekonomik olarak bitmiş bir Rusya ABD’ye sorun almaktan çıkarılacaktı.
Çin Halk Cumhuriyetleri sürekli büyüyen ekonomisi ile ABD ile rekabet edebilecek ve hatta 2035 yılında ABD ‘nin ekonomik olarak önüne geçebilecek bir süper güçtür. Çin ekonomisinin büyümesi ABD için tek kutuplu Dünya düzeninde tehdit anlamına geliyordu. Önce Huawei gibi Çin’in büyük firmalarına ambargo uygulandı. Bu yeterli olmayınca Çin – Tayvan arasındaki anlaşmazlıklar büyütülmeye çalışıldı. Çin , Tayvanı devlet olarak kabul etmiyor. İlk defe üst düzey bir ABD’li olan Temsilciler Meclisi başkanı Nancy Pelosi 2 Ağustos 2022 tarihinde Tayvanı ziyaret etti. Çin Pelosinin uçağını vurmakla tehdit etti. Uçağın vurulması durumunda ABD – Çin savaşı kaçınılmaz olacaktı. Çin ile Tayvan arasında Rusya –Ukrayna savaşına benzer bir senaryo uygulanmaya çalışıldı. Neyse ki Çin uçağı vurmadı ve felaketin eşiğinden dönüldü.
ABD ‘nin mutlak surette Çin ‘in ekonomisini çökertip kendisine rakip olmaktan çıkartması gerekiyordu. Nüfusu Çin kadar olan ve özellikle teknoloji alanında oldukça gelişmiş , aynı zamanda Çin’in komşusu ve Çin ile geçmişten gelen sınır problemleri yaşayan Hindistan , Çin ekonomisini geriletmek için en uygun aday ülkeydi. Hindistan’ı Çine karşı , Suudi Arabistan ve İsrail’i, İran’a karşı ekonomik olarak güçlendirecek bir ticaret ve enerji yolu projesi geliştirildi.
Hindistan’ın ev sahipliğinde 9-10 Eylül 2023 tarihinde gerçekleşen G-20 zirvesinde Çin’i zor durumda bırakacak bir karar alındı. ABD , Hindistan , Suudi Arabistan , Birleşik Arap Emirlikleri , Fransa, Almanya , İtalya , AB arasında ekonomik bir mutabakat zaptı imzalandı.
Bu anlaşmaya göre Hindistan’dan başlayan enerji nakli ve ticaret rotasını oluşturan bu yeni rota Hindistanın Mumbai şehrinden başlıyor. BAE Dubai , Suudi Arabistan Riyad ve Ürdün üzerinden İsrail’in Hayfa limanından Yunanistan’ın Pire limanına oradan da Avrupa’ya ulaştırılması hedefleniyor. Bu yeni Rota’ya göre İsrail’in Hayfa kenti ve limanı Ortadoğu’nun en önemli kenti ve limanı oluyor. Bu yeni ticaret rotası Karadeniz ticaret rotasını da önemsizleştiriyor. Bu şekilde Rusya’nın Karadeniz limanlarında ve Türkiye’ninde özellikle boğazlarda elde ettiği stratejik önemini de azaltmaya dönük de bir hamledir.
ABD ve Avrupa ülkeleri bu yeni ticaret rotası sonucu bir hamle ile Çin , Rusya , İran , Türkiye gibi kendilerine muhalif potansiyel taşıyan ülkeleri Dünya ticaret rotasından uzaklaştırmayı hedeflemiştir. Bu yeni ticaret rotasında özellikle İsrail’in Hayfa limanının kritik önemde olması ve İsrail’in bu yeni rota da daha güçlü hale getirilmesi İsrail’in bölgedeki en önemli düşmanı İran’ı endişelendirmiştir.
İran sadece İran devletinden ibaret olmayan bir devlettir. Üç bin yıllık devlet tecrübesi olan, birçok halklarla mezhepsel bağlar olan ve Ortadoğu’da bir çok örgüt üzerinde vesayet ilişkisi olan bir devlettir. Filistin de Hamas , Yemen de Husiler , Irak ve Suriye de Haşdi Şabi ve en önemlisi Lübnan da Hizbullah gibi güçler üzerinde vesayet ilişkisi olup bu güçleri doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen ve bu güçleri her zaman harekete geçirebilme kabiliyeti olan bölgesel bir güçtür.
1947 yılında İsrail devleti İngiliz mangası altında bulunan topraklarda kuruldu. Dünya’da dağınık durumda olan Yahudiler bu yeni devlette toplanmaya başladılar. Gelen yeni göçmen Yahudiler için de İsrail yayılmacı bir politika izleyerek çoğunlukla zorbalıkla bazen de parayla Filistinlilerin topraklarını ellerinden aldılar. 1967 Arap –İsrail 6 gün süren savaşta da İsrail Suriye’nin Golan tepelerinin ve Mısırın Sina Yarım adasında bazı bölgeleri işgal etmiştir. Filistinlileri de Gazze şeridi ve Batı Şeria’da küçük bir toprak parçasına sıkıştırmıştır. İsrail , Filistinlilerin yaşamak zorunda kaldığı küçük toprakları da Yahudi yerleşimcilere açarak iyice Filistinlileri köşeye sıkıştırmıştır. İsrail’in bu baskıcı tutumu 1947 yılından bu güne çatışmaları kaçınılmaz kılmıştır. Bu çatışmalar 1. İntifada , 2. İntifada ve 2006 yılındaki İsrail –Hizbullah savaşında olduğu gibi hep yaşanmıştır. Ancak hiçbiri 9 Ekim tarihinde Hamas militanlarının İsrail topraklarında gerçekleştirdiği baskınlar kadar etkili olmamış ve Dünya çapında bir kriz oluşturma potansiyeli taşımamıştır.
Bu son yaşanan Filistin- İsrail savaşını yukarda belirttiğim ve İsrail’inde içinde bulunduğu Hindistan- Avrupa ticaret ve enerji koridorundan bağımsız düşünmemek gerekir. Bu ticaret koridoru İran’ın rakipleri olan İsrail ve Suudi Arabistan’ı güçlendirdiği için İran’ı rahatsız ediyordu. İran’ın Hamas üzerindeki etkisi bilinen bir gerçektir. Saldırıdan hemen sonra İran’ın saldırıyı yapan Hamas militanlarını tebrik etmesi ve İran etkisinde olan Yemen de Husiler , Lübnan da Hizbullah , Suriye ve Irak da bulunan Haşdi Şabi güçlerinin İsrail ve ABD’nin bölgede bulunan güçlerine roketli saldırıları İran’ın 9 Ekim saldırıları ile ilgili etkisini ve ilgisini ortaya koymaktadır.
9 Ekim saldırılarından sonra bu güne kadar Ortadoğu ile ilgilenmeyen Çin’in olaya müdahil olması ve bölgeye savaş gemilerini göndermesinin nedeni olarak da Çin’i etkileyen bu ticaret rotası olarak açıklamak mümkündür.
ABD ve Avrupa devletleri İsrail’le hep müttefiklerdi. Ancak İsrail’in her politikasını da desteklemiyorlardı. Hatta zaman zaman özellikle Yahudi yerleşim politikaları ile ilgili çok sert eleştiriler de yapıyorlardı. Menfaatleri gereği İsrail’le dost olan Avrupa devletlerinin tarihsel kökenin de Anti semitism yani Yahudi düşmanlığı olduğu tarihsel bir gerçektir. ABD ve Avrupa devletlerinin bu krizde İsrail’in gerçekleştirdiği büyük insan hakları ihlallerine rağmen , İsrail’i kayıtsız şartsız desteklemelerinin nedeni olarak da bu ticaret rotasının güvenliğini sağlamak için bölgede Hamas’ı risk olmaktan çıkarmaktır.
Gazze şeridin de yaşanan soykırım derecesindeki katliamlar ve özellikle her savaş da olduğu gibi çocuk ölümlerindeki artış insanım diyen herkesi üzmesi ve tepki göstermesini gerektirir. Ancak Küresel güçler tıpkı 1. Dünya savaşında olduğu gibi insan hayatı ile değil daha çok kendi menfaatleri ile ilgileneceklerdir. Bu savaşın daha geniş bir coğrafyaya yayılma ve hatta bir Dünya savaşına dönüşme potansiyeli var. İçişleri bakanı Hakan Fidan’ın “bu kriz ya çok büyük bir savaşa ya da çok büyük bir barışa yol açacak “ sözü bu ihtimali doğuruyor. Ortadoğu’da krizler hep büyük savaşlara yol açmıştır. Savaşlarda da maalesef Filler tepişiyor çimenler eziliyor. Küresel güçlerin menfaatleri için binlerce masum çocuk ve insan ölüyor.